Güzel bir bahar günü...
Son alabalık avımdan beri neredeyse bir ay geçti ve ben iş güç koşturmaca ve şehrin gürültüsünden kaçmak için sabırsızlanıyorum. Orion trekking grubu rehberi Hüseyin abi'nin haftasonu Işık Dağı Zirve yürüyüşü yapacağını görmem ile birlikte eşimi ikna ediyorum. O da gelmek istiyor ve pazar günü yapılacak çok önemli referandum öncesi güzel bir yürüyüşe başlama kararı alıyoruz...Cumartesi sabahı 8.30da otobüs bizi Göksü Parkından alacak. Eşim uyandığında uykusuzluktan biraz mırın kırın yapıyor ama biliyorum o da doğada bulunmayı çok seviyor. Neyse ki az sonra yola koyuluyoruz. Yine çocuk gibiyim içim içime sığmıyor. Aslında birkaç ay önce Işık dağı zirve yapmıştım fakat güney yamacından. Bu sefer çok daha dik olan Kuzey yamacından çıkacağız.
Saat 10 gibi yürüyüşe çok güzel bir bölgeden başlıyoruz. İlk önceleri hafif bir eğimle orman içi patikadan yükseliyoruz. 30 dakika kadar sonra çıktığımız düzlükte eşim kahvaltısını güzel yapmadığı için halsizleşiyor ve gözü kararıyor. Neyseki yanımızda üzüm, incir, fındık gibi enerji yapıcı kuruyemişler var. Bunları yedikçe kendine geliyor ve yürüyüşe tam gaz devam ediyoruz. Ben bir yandan hayvanlara ait bir şey, bir ayak izi veya bir dışkı felan arıyorum. Çünkü onların burada yaşadığını bilmek hoşuma gidiyor. Şu an ayak bastığım topraklardan belki gece bir kurt geçti. Evet belki de...
Orman içi büyük bir açıklıkta büyük bir kurttan, belkide alfa erkeğinden kalma bir dışkı görüyorum. Bana bunu düşündüren dışkıdaki domuz kılları ve bir hayli fazla olması. Bu kesinlikle iri bir kurt. Uzaktan da olsa görmek isterdim. Acaba doğal yaşamında hiç görecekmiyim, bilmiyorum...
Az ileride zirve görünüyor, evet gerçekten de kuzey yamacı çok dikmiş. Tırmanışa başlamadan önce bir mola veriyoruz. Bu arada gruptan bir yürüyüşçü abla pek iyi değil, galiba tansiyonu düşük. Pek yürüyemiyor ve dolayısıyla panikliyor. Onun için sık sık mola veriyoruz. Moladan sonra tırmanış kah duraksama kah tırmanma diye devam ediyor. Çok kısa sürede irtifa kazanıyoruz ve mükemmel manzaralara tanıklık ediyoruz.
Artık yürüyüşün sonuna geldik. Karagölü görüp eşimle birkaç selfie çektikten sonra minibüse doğru gidiyoruz. Hüseyin abinin muhteşem bulgur pilavı ve kiremitte güveçiyle midelerimiz bayram ediyor ve eğlenceli sohbetler ederek dönüş yoluna geçiyoruz.
Yine doğayla içiçe, yine mükemmel bir gün.
Tekrar doğup büyüdüğümüz, atalarımızdan beri yüzyıllardır ayak bastığımız ve asıl ait olduğumuz topraklarda, doğa ananın kollarında geçirdiğimiz mutlu anlar...
Farkında mısınız bilmem. Yaşam budur zaten. Anlar, sadece anlar... diyip sözü büyük üstad Jorge Luis Borges'e bırakıyorum...
Eğer, yeniden başlayabilseydim yaşamaya,
İkincisinde, daha çok hata yapardım.
Kusursuz olmaya çalışmaz, sırtüstü yatardım.
Neşeli olurdum, ilkinde olmadığım kadar,
Çok az şeyi Ciddiyetle yapardım.
Temizlik sorun bile olmazdı asla.
Daha çok riske girerdim.
Seyahat ederdim daha fazla.
Daha çok güneş doğuşu izler, Daha çok dağa tırmanır, daha çok nehirde yüzerdim.
Görmediğim bir çok yere giderdim.
Dondurma yerdim doyasıya ve daha az bezelye.
Gerçek sorunlarım olurdu hayali olanların yerine.
Yaşamın her anını gerçek ve verimli kılan insanlardandım ben.
Yeniden başlayabilseydim eğer, yalnız mutlu anlarım olurdu.
Farkında mısınız bilmem. Yaşam budur zaten.
Anlar, sadece anlar. Siz de anı yaşayın.
Hiçbir yere yanında termometre, su, şemsiye ve paraşüt almadan,
Gitmeyen insanlardandım ben.
Yeniden başlayabilseydim eğer, hiçbir şey taşımazdım.
Eğer yeniden başlayabilseydim,
İlkbaharda pabuçlarımı fırlatır atardım.
Ve sonbahar bitene kadar yürürdüm çıplak ayaklarla.
Bilinmeyen yollar keşfeder, güneşin tadına varır,
Çocuklarla oynardım, bir şansım olsaydı eğer.
Ama işte 85'indeyim ve biliyorum...
Ölüyorum...
Etkinliğin teknik detayları ve fotoğraflar için: Wikiloc, Google Photos