1 Ocak 2019 Salı

Kanlıca Mantarı

Bu yıl mevsim itibariyle mantar sezonu çok verimli geçti. Ben de bu fırsattan yararlandım tabii.
Yaz aylarında birçok kez kanlıca planları yapmıştım. Ayrıca sadece bu mantar değil başka birkaç mantar için de iyice araştırma yapmıştım. Zehirli zehirsiz mantarların ayrımını da kağıt üstünde çok iyi biliyordum artık ancak sahada bizzat mantarı eline alınca işlerin değişeceğini de biliyordum. Çünkü benim bilgilerim sadece internetten görme fotoğraflar ile sınırlıydı. Gerçekte bu mantarlar neye benziyordu hiç bilmiyordum. Neyse... Bu yıl deneyimleyip görecektik artık.

Yaz ortalarında kendime fındık dalından yapılma mantar sepeti de almıştım. İlk sonbahar yağmurlarından sonra onu koluma atıp direk Çamlıdere'nin yolunu tuttum. Hoş Ankara'da çok fazla yağmur yoktu fakat kuzeyde daha çok yağmış olacağını tahmin ediyordum. Öyle de olmuş. Gittiğimde orman zemini nemliydi. Zaten arsama çok yakındım. Hemen arsamın arkasındaki tepeye tırmanmaya başladım. Önce şemsiye mantarına benzeyen ama o olmadığını net bildiğim bir tür, ardından kaypak mantar, ardından çayır mantarına çok benzeyen bir tür. Muhtemelen Agaricus ailesinden ancak çok irileşmiş ve bir miktar da bayat olmasına rağmen yine de sepetime atmıştım onları. Onu gizlenmiş ibrelerin altından bulup çıkarmak çok güzel ve eğlenceliydi. Meğer ormanda mantar avcılığı ne kadar zevkliymiş. Bir yandan etrafıma bakınmaya, kuş seslerini dinlemeye, kokuları içime çekmeye bir yandan da zigzag çizerek tepeye doğru çıkmaya devam ediyorum. İçimde hafif bir korku da var ama tedbirliyim. Arada bir ıslık çalıp ses çıkarıyorum ki yaban hayvanları orada olduğumu anlasın. Kısa bir süre sonra 1400 rakımdayım ve işte biraz meşe ve karaçam ağaçları yan yana. Burada zemin normal orman zemini gibi değil, yerlerde yeşillik ve zemini astar gibi kaplayan bir tür sarmaşık türü bitki. Burada kanlıca mantarı olabilir diye düşünürken ilk turuncu güzeli görüyorum. Nasıl bir mutluluk. Sanki onu orada o ıssızlığın içinde ilk ben keşfetmişim, bu güzelliği ilk ben gün yüzüne çıkarmışım gibi.





Hemen etrafına dikkatle bakıyorum. Çünkü o bölgede muhtemelen birkaç kanlıca mantarı daha var. Onları da buluyorum ama bazıları bozulmaya yüz tutmuş. Kurtlu olanları ve sonradan kırmızı veya kara kanlıca olduğunu öğrendiğim türü sepetime atmıyorum. Sepetimdeki kanlıcalar çok yakışıklı olmasa da beni tatmin etmeye yetmişti aslında. Ormandan çıkıp arsama doğru arabayla gidince hemen arsamın yanında Kurtköy evlerinde oturan Ömer abiyle biraz ayaküstü muhabbet ediyoruz. Çayır mantarlarını görür görmez bunlar zehirli deyip attı, çimenlikte bulunanların yendiğini ama çamlıkta bulunanların yenmediğini söyledi, ki bu bilimsel olarak da doğruydu. Kanlıcalarımı görüncede gözlerinde yıldızlar parladı ama onlar ne yazık ki akşam benim mideme gireceklerdi. Arsama atılan mucurların ise Karayollarına ait olduğunu ve asfalt dökme işlemini tamamladıktan sonra kısa sürede çekeceklerini söyledi. Öyle de oldu. Birkaç hafta sonra tekrar mantara gittiğimde arsamın temizlendiğini gördüm. Bakmadım ancak 480 lira vererek etrafını işaretletip köşelere çaktığım demir çubuklar da muhtemelen yerinden oynamıştı.

Sonraki hafta Gerede doğa yürüyüşümüzde de onlarca mantar görüp, kanlıca ve cincileleri toplamıştık. Mola verdiğimiz esnada hepsini közleyip yedik. Gerçekten çok lezzetli ve huzurlu bir yürüyüş olmuştu. Şansımıza son birkaç gündür çok güzel yağmur yağıyordu. O sabah ise güneş çıkmıştı. Dağ taş mantar kaynıyordu. Malkadınlar, büyülü sinek mantarları, cincileler, kanlıcalar koçaklar, telliceler, bir sürü bilmediğimiz başka mantarlar vesaire vesaire ve ormanın içlerinde de hiç bu kadar fazla insan gördüğümü hatırlamıyordum. Her köşeden piknikçi veya mantarcı bir aile beliriyordu. Olsundu, biz insan seslerini duymazdan gelmeye çalışırdık, her zaman yaptığımız gibi. Bir miktar mantarı da o akşam eve getirdim. Bol tereyağında mükemmel bir sote yapıp eşimle iştahlı iştahlı gömdük.


Zati abim ve ben:


Sonraki haftalarda soğuk erken çöktü, kanlıcaların donmuş olabileceklerini ancak farklı mantarlar bulabileceğimi düşünerek tekrar atladım yola. İlk önce haritalarımda işaretlediğim kanlıca merama doğru ufak ufak çıktım. Farklı farklı mantarlar gördüm. Bunlar hava soğuyunca çıkıyorlardı besbelli. Limon kokulu bir tür mantar, kazayağı sandığım değişik bir mantar, sonradan şekerlice olduğunu öğrendiğim bir mantar derken yine merama geldim. Neredeyse hiç kanlıca yoktu, sadece bir iki tane çok iri ve yeşermiş -muhtemelen don yemiş- bir mantar. Yine de attım sepetime. Toplaya toplaya ilerledim ve arabama döndüm. Etraftan kuşburnu toplamaya başladım. Arabamla az daha ileriye gidip farklı kuşburnu ağaçlarından toplamaya devam ettim, yanımda otlayan ineklerin çanlarının çıkardığı ses eşliğinde. Yarım poşet kuşburnuyu toplarken doğayı dinlemek çok iyi geldi, yavaş yavaş, hiçbir şeye yetişme kaygısı olmadan. Tam aracıma dönecekken çobanı gördüm. Biraz muhabbet ettik ve ondan mera öğrenme niyetiyle kanlıca mantarı toplamaya geldiğimi söyledim. Bu sıralar insanların buraya mantar toplamaya geldiğini ve onları sık sık gördüğünü söyledi. Az ilerideki kuru dere yatağını takip edip ileride soldaki orman açıklığında ocak olduğunu söyledi. Hemen aldım sepeti düştüm yola. Bu minik vadide yürümek hoşuma gitmişti. Kayaların üstü buzlanmıştı, güneş gören yerler ise çözülüyordu. Domuz dışkıları görmüştüm bolca ve bir de domuz yatağı. Biraz ileride de orta yaşlı bir amca gördüm, onda da kova vardı. Kanlıca arıyor fakat bulamıyordu. Benim sepetimdekileri görünce "onları sakın atma ha soğuk yemiş, hiçbir şey olmaz pişir ye" dedi. Onla konuşurken hemen dibimde bir kanlıca daha buldum ve sonra yoluma devam ettim. Yukarılara doğru bir iki tane daha buldum ancak kanlıca ocağını bulamadım. İşte sepetimdekiler:



Akşama doğru Ankara yolculuğuma başladım. Eşimi sabah Meral ablaya bırakmıştım dolayısıyla direk oraya gidecektim. Kanlıcalarım biraz kötü göründükleri için pek içlerine sinmedi. Ben de insanlara yedirmek istemedim ve bir anlık şaşkınlıkla doğradığım mantarları çöpe attım. Aslında kendi evimizde olsak kesin yapardım ancak orada insanların gözündeki şüpheyi görünce onlara yedirmekten vazgeçtim. Sonradan çok hayıflandım ancak iş işten geçmişti. Yeşermiş kanlıcaların da rahat rahat yenilebileceğini internetten  birçok insandan duydum sonraki haftalarda. Bir daha böyle bir şey ile karşılaşırsam artık ne yapmam gerektiğini biliyordum. Mantarlarıma yazık etmeyecektim.

İşte şimdi Ocak ayındayız, her taraf karla kaplı. Sonbahar verimli geçti, sezon bitti. Mantara doydum ancak bir o kadar da bağlandım. Baharın gelmesini iple çekiyorum desem yalan olmaz. Bakalım baharda hangi mantarlar ile karşılaşacağız...