Bu sene sezon başlamadan birçok kez Abant Alası planları yapmıştım. Hatta kamplı bir etkinlik yapıp iki gün avlanabilirdim. Ancak kamp nasip olmasa da balık avı nasip oldu. Günübirlik iki kere Abant'a gittim. İkisinden de eli boş döndüm. İlk gidişimde karlar daha yeni eridiği için göldeki balıklar henüz canlanmamıştı. Kaşığıma vuruş dahi alamadım. Abant'ta kaşık pek çalışmıyor. Birkaç olta ile alabalık toplarıyla dip takımı yapıp beklemek gerekiyor. Etrafımda dip takımıyla, yasak olsa dahi canlı kurt ile avlanan kişilerde hiçbir şey yakalayamamıştı. İkinci gidişimde artık havalar biraz daha ısınmıştı ancak ne yaptımsa da yine bir alabalık kandıramadım. Kurşunlu dip takımına da balık takılmadı. Göl etrafında biraz keşif yapmaya çalıştım ancak bir balık hariç kimse de birşey göremedim. Galiba bu göl bilinçsiz avcılar yüzünden kurumaya yüz tutmuş. Bu sebepten her yıl binlerce yavru salınıyor fakat verim yine de çok düşük.
Tabi bu dönemlerde eski göz ağrım Köroğlu deresine de uğradım ancak orada dahi hiçbir vuruş ve takip alamadım. Buranın da bilinçsiz ve fazla avlanmaya maruz kaldığını düşünüyorum çünkü Kartalkaya yolu üzerinde, ulaşımı çok basit. Hem İstanbul'a hem Ankaraya yakın. Hem az aşağısında da baraj yapılıyor. Birçok etken var. Artık burada soylarının birkaç yıl içinde tükeneceğini düşünüyorum.
Ağustos ayında ise günübirlik Yedigöller'e uğradım. Burada verimin düşük, balıkların çok nazlı olduğunu biliyordum ancak yine de gitmek istedim. Büyük Göl de birçok kefal var ancak kaşığa gelmiyorlar. Kaşık suya düşer düşmez korkudan etrafa kaçışıyorlar. Bir alttaki küçük gölde ise avlanmak yasak olduğu halde bir iki kez güvenlik güçlerine yakalanmadan atış yaptım. Burayı görür görmez içinde alabalık olduğunu anlamıştım. Günün ilk saatlerinde hareketlenmeye başlamışlar, yüzeydeki sineklere çıkıyorlardı. Çok güzel görüntüler sundular bana. Hem oltamda hem de gölün üstünde. Bir hayli ufak oldukları için fotoğraflarını çekip yaşama alanlarına geri iade ettim.
Sonraki haftalarda arkadaşım Tuna ve onun bir arkadaşı ile Mengen Hızar Deresine doğru yola çıktık. Karaca Göleti diye bir göl duymuştum. Yerini belirlemek bir hayli zor oldu ancak yürüyüş yapan bir kişinin koordinatlarından buldum. Arabam patika yoldan çok fazla çıkamadı. Risk almamak için aracı park edip yürümeye karar verdik. Az sonra bir orman köylüsü tarafından traktöre davet edildik. Römorkunda sarsıntılı ama keyifli dakikalar geçirdik. Tarif ettiğimiz gölü hemen tanıdı ve bizi orada bıraktı. Göle ilk gittiğimde hemen hayal kırıklığına uğramıştım. Çünkü suyu azalmış ve yosunlar, ağaç dalları bir hayli çoğalmıştı. Burada kaşık sallamak biraz zor olacaktı ancak hemen denemeye başladık. Biraz denedikten sonra diğer oltamı çıkarıp dip takımı yapmaya karar verdim. ancak onu kuralı yarım saat olmamıştı ki Tuna ve arkadaşı vazgeçip yürüyüş yapmak istediler. Pek istemememe rağmen çoğunluğa uymak zorunda kaldım. 4-5 km yürüyüş yaptıktan sonra arabaya döndük ve Ankaraya dönüş yolunda onları Şahinler Tabiat Parkındaki göle götürmeye ikna ettim. Çünkü göl çok verimliydi ve en azından burada oltamıza tatlı su kefali takılırsa biraz heyecan yaşarız diye düşünmüştüm. Gerçekten de öyle oldu neredeyse on onbeş adet balık yakalayıp saldım. Bir iki tanesini alıkoyduk ancak pişirip yemek nasip olmadı.
Bu şekilde bir iki alabalık denemem daha oldu Kızılcahamam da ve Çamlıdere civarında. Her seferinde eli boş döndüm. Ufak derelerde kırmızı benekleri görmeyi umut ettim ama başarısız oldum. Benim için kötü bir sezondu. Sonbahar geldikten sonra hiç avlanamadım. Bahar ayını beklemekten başka bir çarem kalmadı. Umarım yeni sezon daha verimli geçer. Bu sezon pek verimli geçmedi belki de önceki kış ayı hiç kar yağmadığı için olabilir diye düşünüyorum. Ben balıkların az olmasını buna yoruyorum. Mevsimler değiştikçe hayvanlar uyum kurmakta güçleniyorlar elbette. Belkide yanılıyorumdur.
Her neyse, alabalık bahane, doğada vakit geçirmek şahane. Balık avlarken yemyeşil ormanda bulunmak, kuş cıvıltıları eşliğinde vakit geçirmek anlatılmaz sadece yaşanır. Bazen güzel böğürtlenler veya dağ çilekleri tatmak bile bütün gün uğraşıp balık avlayamama hüznünü aniden silebiliyor. Adeta bir ruhsal yenilenme yaşıyoruz doğa ananın kucağında...
Seneye güzel balıklar yakalamak dileğiyle. Rastgele...
16 Aralık 2018 Pazar
2 Aralık 2018 Pazar
Fotokapan Denemelerim
Likya yolu maceralarımızdan sonra fotokapan çalışmalarına hız verdim. Fotokapanı kendim kurmalıydım çünkü grup olarak uzun süredir yürüyüş yapmıyorduk. Uzun araştırmalarım sonucu fotokapanı Kızıl Geyik görmek ümidiyle Çamlıdere civarına kurmayı planladım. Bu bölgede geyik olduğunu biliyorum zira kendi arsamı satın alırken konuştuğum bir yerli buranın çok doğal ve yaban hayatı açısından canlı olduğunu, sık sık geyik görebildiklerini söylemişti. Bozayıların da bol olduğunu sözlerine ekleyerek devam etmişti, angutların, leyleklerin göç yolunda bulunduğunu, bahar aylarında binbir çeşit kuşa ev sahipliği yaptığını hatta nesli tükenme tehlikesi altında olan kara akbabanın da buraları mesken edindiğini söylemişti. Geçtiğimiz yıl ise Avdan köyü yolunda bir arkadaşının gece önüne aniden çıkan vaşağa çarptığını ve Orman Bakanlığı'ndan gelen yetkililerin telef olan hayvanı aldıklarını söylemişti. Herhalde böyle hayvanların içini boşaltıp müzeler için dolduruyorlar diye düşünmüştüm. Mesela Abant Gölü Tabiat Parkı'nda bulunan müze ölü hayvanların içi boşaltılıp doldurularak kurulmuş çok gerçekçi bir yaban hayatı müzesidir. Görmenizi tavsiye ederim.
Neyse, sadede geleyim. Mayıs ayında eşimle Çamkoru Tabiat Parkına gittik ve dönüşte fotokapanımızı Avdan Köyü arkasındaki ormanlık alana bıraktık. Birazda bozuk balık serpiştirdik. Gayet güzel bir patikaydı ve dibine kadar arabayla rahatlıkla gidebilmiştik. 20 metre kadar içeri yürüyüp fotokapanı kurduk. Yaklaşık 3 hafta sonra görüntüleri almaya iş yerinden arkadaşım Onur ile gittiğimizde bölgeye çok fazla yağmur yağdığını ve patikanın çamur olduğunu gördük, arabayı riske atmadık. Ana yolda arabayı bırakıp yaklaşık 4 km içeri doğru yürüdük. Bir yandan da mantar bakmaktı amacımız ancak bulduğumuz mantar türleri yenebilir lezzetli mantarlardan değildi. Mantar açısından kötü ancak fotokapan açısından verimli bir gün olacağını nereden bilebilirdim. Fotoğraflara orada hızlıca göz gezdirdik ve kurt ayı domuz ve kızıl geyik fotoğrafları gördük. Kızıl geyik bir anneydi ve iki de yavrusu vardı. İnanılmaz bir görüntüydü ve o an büyülenmiştim. Nasıl sevindiğimi anlatamam. Herşeye rağmen, insanoğlunun tüm kötü uğraşlarına rağmen oradaydılar. Sağlıklı bir şekilde üreyip çoğalabiliyorlardı. Keşke erkek geyik de görebilseydik, ihtişamlı boynuzlarını seyredebilseydik ancak buna da şükür. Her şey yolundaydı. Eve mutlu mesut döndüm ve görüntüleri yürüyüş grubumuzla paylaştım. Hemen herkes en az benim kadar sevindi. Mükemmel bir gündü...
Vaşak ile randevumuz yine bir sonraki sefere kalmıştı. Bana yine kendini göstermemişti. Ama olsundu. Kızıl geyikler ve yakışıklı ayı bana yetmişti. Belki ileride bir gün yine bu ormanlarda erkek geyik için tekrar fotokapan kurarım diye düşünüp, gözümü Kızılcahamam civarı Soğuksu Milli Parkı civarına dikmiştim...
Birkaç ay sonra Kızılcaören köyünün arka taraflarında bir yere fotokapanımı kurmak için yola çıktım. Ancak yol kötü olduğu için köyün arkalarına gidemedim. Tek başıma ormanın içlerine çok girmek istemediğim için yakınlarda bir yere fotokapanı kurdum ve içime sinmediği için bir hafta sonra onu oradan aldım. İyiki de almışım, mantar toplayan teyzeler ve ineklerden başka hiçbir şey yoktu desem yeridir. Hatta bir kişi fotokapanı görmüş, ellemiş ve bir miktar kaydırmış. Ancak üzerindeki yazıyı görmüş olsa gerek ki öylece bırakmış. Hırsızlık vakalarına karşın üzerine "T.C. Orman Bakanlığı malıdır. GPS ile takip edilmektedir." yazılı bir etiket yapıştırmıştım. İşe yaramış olmalı...
Temmuz ayının 17. gününde doğum günü iznimi kullanıp şirkete gitmemiştim. O gün fotokapan kurmak üzere gözümü Mahkemeağcın vadisinin içlerine dikmiştim. Yol patikaydı ve fena değildi. Burayı biliyordum. Birkaç hafta önce keşfe gelmiştim. Bir süre gittim ancak derinlerde ormancıları ve ailelerini gördüm. Geçici çadır kuruyorlardı. Bütün bir yaz burada ağaçları toplayacaklarını söylediler. Onlardan uzaklaşmak için bir süre daha gittim ve bir kavşak noktası yakınına fotokapanımı kurdum. Buradan ümitliydim. İnsan faaliyetleri fazlaydı ancak bu vadide vaşakların olduğunu biliyordum. Zaten hemen yukarısı Soğuksu Milli Parkıydı. Burada vaşaklar koruma altındaydı. Umarım bir tanesini görecektim.
Bir ay kadar sonra fotokapanı alıp eve geldim. Hızlıca bilgisayarımdan fotoğrafları açtım. Eşimde benim kadar heyecanlanmıştı ve fotoğrafları o ilerletiyordu. İlk gördüğüm birkaç insan fotoğrafı beni üzmüştü ama az sonra ilk vaşağı gördük. Sevinç naraları atmıştım. Üstelik ilerleyen fotoğraflarda da birçok vaşak vardı. Bir tane de bebek vaşak vardı. Ancak hep gece vaktini seçtikleri için net bir gündüz fotoğrafı yoktu.
Her zamanki gibi ayı kurt ve domuz fotoğrafları da vaşaklara eşlik ediyordu. Büyük bir kurt sürüsü fotoğraflamak ümidim yine suya düşmüştü. Sadece iki kurt vardı ve fotokapana muhtemelen hep o ikisi poz vermişti. Ancak vaşakların farklı birey olduklarına emindim.
Neyse, sadede geleyim. Mayıs ayında eşimle Çamkoru Tabiat Parkına gittik ve dönüşte fotokapanımızı Avdan Köyü arkasındaki ormanlık alana bıraktık. Birazda bozuk balık serpiştirdik. Gayet güzel bir patikaydı ve dibine kadar arabayla rahatlıkla gidebilmiştik. 20 metre kadar içeri yürüyüp fotokapanı kurduk. Yaklaşık 3 hafta sonra görüntüleri almaya iş yerinden arkadaşım Onur ile gittiğimizde bölgeye çok fazla yağmur yağdığını ve patikanın çamur olduğunu gördük, arabayı riske atmadık. Ana yolda arabayı bırakıp yaklaşık 4 km içeri doğru yürüdük. Bir yandan da mantar bakmaktı amacımız ancak bulduğumuz mantar türleri yenebilir lezzetli mantarlardan değildi. Mantar açısından kötü ancak fotokapan açısından verimli bir gün olacağını nereden bilebilirdim. Fotoğraflara orada hızlıca göz gezdirdik ve kurt ayı domuz ve kızıl geyik fotoğrafları gördük. Kızıl geyik bir anneydi ve iki de yavrusu vardı. İnanılmaz bir görüntüydü ve o an büyülenmiştim. Nasıl sevindiğimi anlatamam. Herşeye rağmen, insanoğlunun tüm kötü uğraşlarına rağmen oradaydılar. Sağlıklı bir şekilde üreyip çoğalabiliyorlardı. Keşke erkek geyik de görebilseydik, ihtişamlı boynuzlarını seyredebilseydik ancak buna da şükür. Her şey yolundaydı. Eve mutlu mesut döndüm ve görüntüleri yürüyüş grubumuzla paylaştım. Hemen herkes en az benim kadar sevindi. Mükemmel bir gündü...
Vaşak ile randevumuz yine bir sonraki sefere kalmıştı. Bana yine kendini göstermemişti. Ama olsundu. Kızıl geyikler ve yakışıklı ayı bana yetmişti. Belki ileride bir gün yine bu ormanlarda erkek geyik için tekrar fotokapan kurarım diye düşünüp, gözümü Kızılcahamam civarı Soğuksu Milli Parkı civarına dikmiştim...
Birkaç ay sonra Kızılcaören köyünün arka taraflarında bir yere fotokapanımı kurmak için yola çıktım. Ancak yol kötü olduğu için köyün arkalarına gidemedim. Tek başıma ormanın içlerine çok girmek istemediğim için yakınlarda bir yere fotokapanı kurdum ve içime sinmediği için bir hafta sonra onu oradan aldım. İyiki de almışım, mantar toplayan teyzeler ve ineklerden başka hiçbir şey yoktu desem yeridir. Hatta bir kişi fotokapanı görmüş, ellemiş ve bir miktar kaydırmış. Ancak üzerindeki yazıyı görmüş olsa gerek ki öylece bırakmış. Hırsızlık vakalarına karşın üzerine "T.C. Orman Bakanlığı malıdır. GPS ile takip edilmektedir." yazılı bir etiket yapıştırmıştım. İşe yaramış olmalı...
Temmuz ayının 17. gününde doğum günü iznimi kullanıp şirkete gitmemiştim. O gün fotokapan kurmak üzere gözümü Mahkemeağcın vadisinin içlerine dikmiştim. Yol patikaydı ve fena değildi. Burayı biliyordum. Birkaç hafta önce keşfe gelmiştim. Bir süre gittim ancak derinlerde ormancıları ve ailelerini gördüm. Geçici çadır kuruyorlardı. Bütün bir yaz burada ağaçları toplayacaklarını söylediler. Onlardan uzaklaşmak için bir süre daha gittim ve bir kavşak noktası yakınına fotokapanımı kurdum. Buradan ümitliydim. İnsan faaliyetleri fazlaydı ancak bu vadide vaşakların olduğunu biliyordum. Zaten hemen yukarısı Soğuksu Milli Parkıydı. Burada vaşaklar koruma altındaydı. Umarım bir tanesini görecektim.
Bir ay kadar sonra fotokapanı alıp eve geldim. Hızlıca bilgisayarımdan fotoğrafları açtım. Eşimde benim kadar heyecanlanmıştı ve fotoğrafları o ilerletiyordu. İlk gördüğüm birkaç insan fotoğrafı beni üzmüştü ama az sonra ilk vaşağı gördük. Sevinç naraları atmıştım. Üstelik ilerleyen fotoğraflarda da birçok vaşak vardı. Bir tane de bebek vaşak vardı. Ancak hep gece vaktini seçtikleri için net bir gündüz fotoğrafı yoktu.
Her zamanki gibi ayı kurt ve domuz fotoğrafları da vaşaklara eşlik ediyordu. Büyük bir kurt sürüsü fotoğraflamak ümidim yine suya düşmüştü. Sadece iki kurt vardı ve fotokapana muhtemelen hep o ikisi poz vermişti. Ancak vaşakların farklı birey olduklarına emindim.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)