Birinci Bölüm
Bugün 2018 yılı, Mart ayının, 17. günündeyiz. Kış iyiden iyiye yerini bahara bırakmaya başladı. Geçtiğimiz iki hafta içerisinde çok fazla yağmur yağdı ve bahar ayının çok bereketli geçeceği sinyallerini verdi bize. Haliyle ben de bu yıl daha fazla alabalık, daha fazla kamp ve daha fazla mantar avcılığı peşinden koşacağım diye söz verdim kendime. Neyse, gevezelik yapmadan geçen ay yaptığımız yürüyüşe değinmek istiyorum. Yine ha yazdım, ha yazacağım derken aradan 1 ay geçmiş. Vakit ne kadar da hızlı geçiyor, oysa bu yürüyüşü sanki dün yapmışız gibi hissediyorum şu an.
11 Şubat günü Sivricetaş yürüyüşü planıyla Kızılcahamam yolunu tuttuk ve ilk defa ilçe girişinde müthiş bir sis çevreledi aracımızı. Ben zevkten dört köşe olmuş bir şekilde etrafımı izlerken, bugün yürüyüşün ne kadar güzel olacağını tahmin bile edemiyordum. İlçe girişini geçince her zaman ki mola yerimiz olan Akpet petrol içindeki lokantaya girdik. Herkes kahvaltısını yaptı, eşim ve bende yanımızda getirdiğimız sandviçi yedik. Yaklaşık yarım saat geçmişti ilk sis bulutunu görmemizin ardından fakat hiç bir şekilde güneşin galip geleceğine dair bir iz yoktu. Dolayısıyla Zati abi molanın ardından servise binmeden önce rotayı değiştirebileceği sinyalini verdi. Dağda kaybolmayı göze almak bizi riske atmak istemedi zannedersem. Tekrar servise binip Çukurca köyü yolunu tuttuk. İrtifa yükseldikçe inanılmaz güzel görüntüler ortaya çıkmıştı. Bunu sözlerle tarif edemeyeceğimi düşündüğüm için aşağıya bir fotoğraf koyuyorum.
Tabii ki sis ile birlikte yükseklere çıktıkça bir gece önceden yağan tertemiz kar da kendini göstermeye başladı azar azar. Ancak bu noktada, kışlık lastiği ve tabi zinciri bile bulunmayan servis tıkandı kaldı. Daha fazla ileriye gidemediği için orada inmek zorunda kaldık. Hazırlıklar yapıldıktan sonra yürüyüşe başladık, yanlış hatırlamıyorsam 8 kişi filandık. Bu sefer iş yerinden arkadaşım Onur da yürüyüşe katılmak istemişti ve ilk defa o gün katılma fırsatı buldu. Gün sonunda ise ne kadar mutlu olduğu gözlerinden belli oluyordu.
Orman kısa bir süre içerisinde bizi bir ana şefkatiyle sarıp sarmaladı, tüm cömertliğiyle en müthiş görüntülerini sundu. Ancak bir şart ile: çamurlu yolları aşmalıydık. Traktör yolları çok çamurluydu ve bazı noktalarda yürüyüşü çok zor kılıyordu. Ökse kuşları ise çok aktifti, her yerde onları ve dışkılarını görüyorduk. Ağaçlarda kendilerinden birer hatıra olarak bıraktıkları ökse otlarını da izleyerek Sivritepe'ye doğru yaklaşıyorduk. Bazı bölgelerde sarı çiğdemlerin açtığını görme şansı bile yakalamıştık. Bazı bölgelerde ise yağmur bulutları bizi yakalamıştı! Hemen yağmurluklar, pançolar, su geçirmez çanta koruyucular çıkarıldı ve bir süre böyle devam edildi. Güneş bulutların arkasından utangaç bir gelin gibi belirdiğinde ise ekipmanlar tekrar çantalara atıldı.
Sivritepe kuzey yamacına geçtiğimizde, aniden göknar ormanı karşıladı bizi sağ yamacımızda. Çok sık ve kapkaranlık olan bu orman beni büyülemişti adeta. Sanki bir mıknatıs beni içine çekmeye çalışıyordu. Derinlerde bir yerde bizi bir şeyler bekliyormuş gibi hissetmiştim. Ancak şimdilik rotamızı oraya çevirmeden devam etmek durumundaydık. Zaten bir hafta sonra vadinin tam içinde yürüyecektik...
Fotokapanımızı 1600 metre rakımda, güzel bir traktör yolunu görecek şekilde konumladıktan sonra beraberimizde getirdiğimiz et suyunu etrafa serpiştirdik. Birkaç kez fotokapanın açısını kontrol ettikten sonra bizim için çok güzel hayvan görüntüleri yakalayacağını ve tabii ki çalınmayacağını umarak köye doğru devam ettik. Aşağılarda bizi tekrar bir çamur dalgası yakaladı ama saat 4 olmadan köye yetişmiştik bile...
Wikiloc
Fotoğraflar
İkinci Bölüm
İki hafta sonra farklı bir rota üzerinden fotokapanımızı almaya çalışacaktık. Planımız çok basitti ancak gün sonunda doğa bizi B planına, hatta C planına kadar zorladı. Birazdan yürüyüşümüzü anlatacağım ama değinmek istediğim başka birşey var.
Bu haftaki yürüyüşümüze gruptan çok fazla talep geldi. Yaklaşık 15 kişi filan olduk. Aralarında ilk defa doğa yürüyüşüne gelen, Yusuf abinin tanıdığı arkadaşlar da vardı. Birsel ablanın da tanıdığı bir arkadaşı gelmişti yürüyüşe. Normalde yürüyüş grubumuza yeni katılımcı pek almayız, almış olsak bile bir referans kişi aracılığıyla grubumuza katılım olur. Kişinin ekipmanlarının varlığı içinde birkaç soru sorarız ancak bu sefer Yusuf abi referans olduğu için bunları sorgulamaya hiç ihtiyaç görmedim. Çünkü Yusuf abi yıllardır doğa yürüyüşleri yapan, ekipmanları çok kaliteli ve kendisi de çok sevecen bir insan. Hal böyle olunca, arkadaşlarını da bilgilendirdiğini düşünmüş olmalıyım ki ben bu yeni katılımcıları, servis bizi Çukurca köyünde indirdiği zaman görünce şok oldum. Kadife pantolon, normal bir şehir montu ve ayakkabısı ile görünce onların gün sonundaki hallerini düşünüp endişe ettim. Hem onların ekipmansız olması bizim için de yürüyüşün kötü geçebileceği anlamına geliyordu. Çünkü batonları ve tozlukları yoktu. Kendi tozluklarımızı onlara verdik. Kavak dalından ise batonlar yaptık.
Bu hafta kar yağışı altında yürüyeceğimizi tahmin ediyordum. Hava durumu yağmurlu gösteriyordu Kızılcahamam'ı fakat biz ilçe merkezinden tam 500 metre kadar yukarıda başlayacaktık yürüyüşe. Dolayısıyla kötü geçen bu kış mevsiminde belkide ilk ve son kez güzel bir kar yağışı altında yürüyüp geçecektik bu topraklardan. Bunu bildiğim için Zati abiye servisçiyi uyarmasını istedim ancak o zaten uyarı da bulunmuş. Fakat servis şoförünü yokladığımızda kimsenin kendisine bilgi vermediğini söyledi, neyse ki tüm lastikleri kış lastiği idi ve oldukça da yeni. Hal böyle olunca bizi son noktaya kadar hiç kaymadan götürebildi. Az sonra çok güzel bir kar yağışı eşliğinde yürümeye başladık. İlk önceleri 5-10 cm olan kar yukarılarda yarım metreyi bulacaktı ve gözlerimiz nispeten görüşün açık olduğu bu kar yağışlı günde bayram edecekti. Gelinliklerini giymiş güzel karaçamlar ve göknarlar mükemmel pozlar vereceklerdi bize...
Yürüyüşün başı, iki hafta önceki yürüyüşün sonu ile aynı parkurdu. Ben rehberimizin isteği üzerine önden gidip orman girişinde ekibi bekledim. Bu sefer tektim, yanımda minnoşum (eşim) yoktu. Olsaydı kesin en önde o giderdi, çünkü yürüyüşlerde içinden bir dağ keçisi fırlıyordu adeta ve ben onu bu şekilde izlerken gülümserdim hep.
Ormanın içinden yükselerek devam ettik ancak yukarıda, fotokapanı kurduğumuz patika üzerine gelmeden Zati abi sola döndü ve devam etti. Ben yoldan saptığımızı düşünüp hızlıca yanına gittim, elimdeki GPS ile durumu anlatmaya çalıştım fakat yanlış izah ettim. Bana göre fotokapana çıkan yol yukarıda sağda kalıyordu. O ise aşağıya doğru devam etti. Az sonra güzel bir traktör yoluna çıktık bir süre devam ettik ancak GPS rotamıza bakınca yanlış bir yolda olduğumuzu anladık. Tekrar yukarıya çıkmak ta imkansıza yakındı çünkü çok sarp bir yamaç vardı sağımızda. İşte bu yamaç bir hafta önce yukarısından baktığım büyüleyici ve gizemli göknar ormanıydı. Şimdi yine sadece bakakalmıştım. Fotokapan yukarılarda bir yerlerdeydi ama ona gitmek için çok büyük bir C harfi çizmeye başladık. Mükemmel bir vadinin içinde akan güzel bir dere ile yükselmeye başladık. Derenin bir sağında bir solunda yürümeye ve ensemizden içeri göknar dallarından düşen karlar ile birlikte uzunca bir süre yürüdük. Yol bizi zorladı çünkü düzgün bir patika yoktu. Dereden sağa veya sola doğru çıkmamız imkansızdı çünkü vadi çok sarptı. Ancak biraz daha yürüyebilirsek ileride bir traktör yolunun bizi karşılayacağını biliyorduk. Az gittik uz gittik, dere tepe düz gittik ve nihayetinde yol iyice sertleşti. Bu noktada Zati abi ekibi durdurdu ve beni de alarak önden bir keşife çıktı. Yolun ileri de rahatladığını görünce o bekledi ve ben çantamı oraya bırakıp geri dönüp ekibi aldım. Zati abi ekibi karşılayıp, onları sağa doğru sarp yamaca vurmuştu bile ben ekibin en arkasından sallana sallana gelene kadar. Sonuncu olarak ben de çıkmaya başladım ama yukarıdaki yola yaklaşık 10 metre kala Zati abi tırmanışın tehlikeli olacağını, karın çok kaygan olduğu için kayma anında dereye kadar yuvarlanacağımızı öngördü ve gerisin geri inilmeye başlandı. Bu kararı aslında gruba yeni katılan ekipmansız arkadaşlardan ötürü verdiğini düşündüm-ki öyleydi- ve en önde inmeye başladım. Bir miktar inip hafif bir eğimle yandan yandan tırmanmaya başladım. ANcak abartısız, 20 metreyi 10 dakikada anca yürüdüm. Zati abi ise ekibi en aşağıya indirip uygun bir yerden tekrar çıkartmak istedi. Ben uygun bir yere çıkınca onlara durumu bildirdim ve benim olduğum yere tırmanmaya başladılar. Az sonra hiç zigzag yapmadan dimdirek yukarı doğru yürüdük ve neredeyse yarım metre olan karda suratımızda tipinin süpürdüğü karları hissederek yola çıkmayı başardık. Bundan sonrası kolaydı. Çukurca istikametine yürüyüp fotokapanımızı aldıktan sonra aracımıza yürüyecektik ancak vakit sınırlıydı. Neredeyse hiç mola vermeden fotokapana doğru yürüdük. Kar tam donmadığı için bata çıka yürürken ayakkabımın içine bolca kar girdi, çok ıslandım ve üşüdüm. Oysa şu an tozluğum ayağımda olsaydı çok rahat bir yürüyüş yapacaktım. Hazırlıksız gelen arkadaşlara içten içten biraz sitem ettikten sonra yapacak birşey olmadığını kabullenip devam ettim. Öte yandan, onları bu kadar yorucu bir yürüyüşte hiç sorun çıkarmadan kuzu kuzu yürüdüklerini gördükçe, içimde bir minnet duygusu da oluşmuyor değildi. Sıfır ekipman ile bu kadar zor bir yürüyüşte bizi yarı yolda bırakmamışlardı. Buna da şükretmeli insan dedim kendi kendime...
En önde hızlıca yürüyüp fotokapanı aldığımda içindeki görüntüleri izlemek için çok sabırsızlanıyordum. Hızlıca devam edip sağ alttaki karaçam ormanına girdik ve göknar ormanına el sallayıp çıktık. Birkaç dakika sonra sabahki çıkışta oluşan ayak izlerimizi bile gördüm ve nerede hata yapıp sola kıvrıldığımızı anladım...
Köye yaklaşınca gördüğüm dünyalar güzeli sarı çiğdem ise o günkü tüm yorgunluğumu unutturmuştu...
Servise bindiğimizde, bu kadar yorucu bir yürüyüşün ardından gelecek mükafatın da o denli büyük olacağını düşünüp heyecanlanmıştım. Yarım saat sonra lokantada görüntüleri açtık ve izlemeye koyulduk. İlk görüntüde Ağaç Sansarı var. Geceleri bir hayli çok ziyaret etmiş orayı ve tam kameranın önünde bir sürü poz vermiş. Ama kızıl ötesi çok parladığı için net görüntüsü yok...
Sonraki videolarda gece çekiminde bir kurt var.
Ancak en güzel video bir gündüz çekimi. Yine de biraz karanlık ama olsun. Bir çift kurt geçiyor fotokapanın önünden. Öndeki bir saniyede çıkıyor kadrajdan ama arkadaki daha siyah renkli kürke sahip kurt biraz durup etrafı kokluyor, seslere kulak kabartıyor ve sallana sallana eşini takip ediyor. Muhtemelen bu sıralar çiftleşmek için sürüden ayrıldılar. Bir in bulup yavrularını büyüttükten sonra yeni bir sürü kurmuş olacaklar...
Bu kadar büyüleyici görüntülere tanık olup, bu kadar kendimi ve vücudumu zorladığım bir günün ardından anladım ki; mucizelere tanık olmak ve limitlerimizi keşfetmek için yanlış yola sapmak gerekir bazen...
Wikiloc
Fotoğraflar
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder